Ana Sayfa | Köy Hakkında | Mektuplar | Şiirler | Arguvan'dan Anılar | Fotoğraflar | Bir Hayat | Ziyaretçi Defteri | İletişim

  Üye
E-posta Adresiniz :
Parola :

|Üyelik Başvurusu!|
  Yazarlar
 
Rıza Parlak
rizaparlak@hotmail.com
Battal Sivrikaya
yaren_356@hotmail.com
 
Sayfa: 1 / 16
GÜLALİ SİVRİKAYA ( MUSA EMMİ )

                                                 

Gülali Sivrikaya 1962 Bellikler de hayata gözlerini açtığında Abdullah ve Zeynep'in 4. çocuğu olarak aileye katılır. Mevsim bahar olması nedeniyle bütün renkleri ona tanıklık ediyordu. Her ne kadar baharda dünyaya gözlerini açmış olsa da iki yıl sonra 17. 03. 1964 olarak nüfusa kaydı geçer. Yörede erkek çocuklar askere geç gitsin diye küçük yazdırırlardı. Aynı zamanda ilk iki yıl yaşayıp yaşamadığı da test edilir. Yörede isimler geleneksel olarak idol olmuş kişilerden yada yakınlarından esinlenerek vurulur. Gülali'ye annesinin amcasının ismi verilir. Hem onun ismini yaşatıp hem de onun gibi yiğit ve yakışıklı olması beklentiler arasındadır. Her çocuk gibi Gülali de yörenin güzellikleri yanı sıra yoksulluklarını da birlikte yaşayarak büyüdü. Annesinin çok çalışkan ve disiplinli olması onun daha küçük yaşta sorumluluk taşımasına ve çalışkan olmasına zemin hazırlıyordur. Kuzu ve oğlak otlatırken bu disiplin davranışlarına yansıyor, diğer çocuklardan farklı davranıyordu. Köyde yaramazlık denince ilk akla gelen ağabeyi Abbas'ın tersine uyumlu bir çocuktu Gülali.
 
1970 yılında ilkokula başladı. Kara önlüğünü giyip beyaz yakalığı taktığında yaşamın da yeni bir sayfası açılıyordu. Küçük yaşta yaşanan bazı olaylar insanın hayatında büyük izler bırakır. Yörede yokluk ve yoksulluk ekmeğin kutsal olduğunu pekiştirmiştir. Gülali ellindeki kuru ekmeğini ziyan etmemek için yerken, öğretmeni Hasan Takmaz "Koçum bayat ekmeği yeme" deyince Gülali çok etkilenir. Özellikle "Koçum" denilmesi onu onura eder. Yörede insanlar birbirini küçümseyerek veya aşağılayarak davrandığı için bu "koçum" kelimesi bir ödül yerine geçer. Gülali 'in, öğretmeni Hasan Takmaz'dan aldığı bu ödül, hayatı boyunca ona rehberlik edecektir. Hasan Takmaz bu kelimesi Gülal!in yaşamında yol gösteren bir kılavuzdu artık.
 
Baba Abdullah baharda İstanbul'a gider çalışır. Sonbaharda kazancını getirip evini geçimini sağlar. Anne ve çocuklar köyde tarla ve hayvancılık işleriyle uğraşarak evin ekonomisine katkıda bulunurlar. Gülali küçük yaşta büyük sorumluluk alarak gücünün üstünde çaba gösterir. Annenin çalışkan ve disiplin oluşu sanki bu başarıyı zorunlu kılar. Ot ve ekin biçmek harman kaldırmak köylüler arasında tatlı bir rekabete dönüşür. Kimin çalışkan ve becerikli olduğu bir nevi test edilir. Yörede zor işlerden biri, kez kırmaktır. Sonbaharda dikenli otlar çatal bir ağaç ve keskin bir orakla kesilerek toplanır. Kesmek kadar toplamak ve taşımak yoğun çaba ister. Herkes harman kaldırma derdinde iken Gülali bu zor işlerle boğuşur. Kez kırmada annesi köyün en başarılı kadınlarındandır. Gülali de ondan geri kalmaz. Harman yerinde uyuyarak sabah erkenden çalışmak ve başarılı olmak ideal olanıdır. Gülali akşam uyurken "Beni sabah erken uyandırın kez kırmaya gideyim" der. Köylerde dalga geçmek ve şakalaşmak bir gelenek gibidir. Gülali uykuya dalınca dolunay çıkar. Harman yerinde yeterince yatak yoktur. Gülali'nin yatağında yatmak isteyenler gece yarısı onu kaldırıp "Kalk sabah oldu" deyince, Gülali kalkıp çalışmaya başlar. Saat, öyle herkeste bulunmazdı. Gülali kez kırmaya başlar ama bir türlü sabah olmaz. Ay ışığında sabaha kadar çalışır. Onu erkenden kaldıranlar yatağında uykunun tadını çıkarırken Gülali yaptığı işin mutluluğuyla sabahın aydınlığına gülümser.
 
4 Yıl Hasan Takmaz ile başlayan okul Meral İlhan ile devam eder. Meral İlhan'ın tek başvurduğu eğitim yöntemi, ne yazık ki dayaktır. Meral İlhan dendiğinde Bellikler'de her öğrencinin aklına ilk gelen yediği dayaktır. Gülali sınıf başkanı olarak sevilse de bu dayaklardan nasibini alır. Mezun olduğunda öğretmenin ellini öpmemesi konusunda dolduruşa gelir. Mehmet Ali Parlak (Maço) bu konuda Gülali'ye gaz verir. Her ne kadar dolduruşa gelmiş olsa da yerinde bir davranış sergilediği için taktire değer. Bunu o günkü  haksızlıklara bir duruş olarak anlamak gerekir. Tabi bu duruşun cezası olarak diplomasının geciktirilmesi ise ayrı bir olgu. Ne hakkını arayacak güçü var. Nede kendisini anlayacak biri. İlkokulu bu şekilde tamamlar.
 
Bellikler ' de okulu bitiren her çocuğa gurbetin yolu açılır. 1976 yılında Gülali babasının ekmek kapısı olan İstanbul'un yolunu tutar. 9 Eylül İzmir'in kurtuluş gününe denk düşer İstanbul'a gitmesi. Babası onun bir meslek sahibi olmasını ister. Yakınlarının yanında tornacı olarak geleceğin musluklarını üretmek üzere Beyoğlu Kule dibinde çırak olarak işe başlatır. 1984 yılında askere gidene kadar çıraklık ve ustalık dönemini tamamlar. 1984 Temmuz ayında 1964 / 2 Ankara da askerlik hizmetini yerine getirir. Askerlik dönüşü mesleğini kaldığı yerden devam ettirir. Küçük çapta bir işletme sahibi olsa  da gözü hep okumakta kalır. 1992 yılına kadar kendisiyle hesaplaşarak tornacılıktan ayrılmaya karar verir. Kamu kurumunda çalışan ağabeyinin desteğini alarak sınava giren Gülali mülakatta başarılı olur. Hayatında yeni bir dönem başlar. O artık bir kamu çalışanıdır. Okumanın yolu açılmış olur. Aynı zamanda bir arkadaşının tavsiyesiyle görücü usulüyle tanıştığı Erzincan Refahiyeli Fadime Gümüşoğlu ile evliliğin yolu açılır. Aralık 1993 yılında evliliği gerçekleştirerek, yaşamına yeni sorumluklar alarak devam eder. 1997 yılında babalık duygusunu ilk defa tatar. Oğluna Eren adını verir. Eren daha bir buçuk yaşında iken Ceren hayata gözlerini açar. İki kardeş birlikte büyürken kardeşlik duygusu da güçlenerek büyümeye başlar.
 
İlkokul diploması ile başladığı kamuda hizmetli görevinde dürüst ve başarılı çabaları onu sevenlerinin yönlendirmesiyle yeniden okumaya yönlendirir. Gerek okumaya olan hevesi gerekse arkadaşlarının tavsiyesiyle Bostancı Ortaokulunu dışardan tamamlar. Diplomasını alması için birilerinin ellini öpmesi gerekmiyor. Öğretmeni "Notların iyi liseye kayıt yapabilirsin" deyince yeni bir heyecan sarar. Hasan Takmaz boşuna "Koçum" dememişti. Kayış dağında ikamet eden Gülali Başıbüyük liseye yürüyerek gider kaydını yaptırır. 1999 yılında sınavlarını başarıyla vererek lise diplomasını hak kazanır. Hem çalışıp hem okumak mesai arkadaşları arasında taktir edilir. Çalıştığı kurumlardan Profesörlerden biri "Bu başarıdan da öte bir başarı. Üniversiteye hazırlanman gerekir" deyince kendine olan güven artar. 2006 yılında Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesini kazanarak başarısını devam ettirir. Hem kendine güvenenleri mahcup etmemiş hem de azimli çalışmaların karşılığında alarak 2011 yılında Üniversite diploması almayı hak kazanır. Bu sevincini beni telefonla arayarak paylaşırken sesi ve heyecanı halen kulaklarımdadır. Gülali ilkokul mezunu olarak başladığı kamuda hizmetli işine üniversite mezunu olarak devam eder. Bu kez hizmetli kadrosunun yerini Mali Konularla İlgili Çalışmalar da görev alarak başarısının ödülüne layık görülür.
 
İnişli çıkışlı bir yaşamın azimli öyküsüdür Gülali. Belliklerden İstanbul'a gelip ilkokul diplomasıyla Üniversite bitiren tek kişidir. Başarının altında azim ve dürüstlük vardır. Onunla sohbet ederken bu başarıların yanında mütevazı yanını da rahatlıkla görebilirsiniz. Toplumsal olaylarda duyarlı, geleneksel yapıdan gelen ananelere bağlıdır. Bakıma muhtaç annesine gösterdiği fedakarlıklar takdire değer. İyi bir evla,t iyi bir eş, iyi bir baba olmanın yanı sıra iyi bir insan olarak topluma örnek olacak bir kişilik. Bellikli olman bizim için gurur verici. İyi ki varsın can, yaşamın bütün güzel renkleri seninle olsun can. Sen sevdiklerinle ol sevgili Gülali.
   
                                                                                                                                            RIZA PARLAK
                                                                                                                                            26 KASIM 2014

27.11.2014
Okunma Sayısı : 4313
Sayfa: 1 / 16