|
|
Gönderen : |
Rıza PARLAK
|
Mektup Alan : |
Mehmet Parlak
|
Yazıldığı Tarih : |
12.09.1988
|
Kayıt Tarihi : |
15.11.2010
|
Mektup : |
Merhabalar
Sizler gibi telefon etme imkanım olmadığı için, bende mektup yazıyorum arada sırada. "Sanki imkanın varken telefon ediyordun da şimdi imkanın olmadığını söylüyorsun" . Haklısınız çok iyi biliyorum ki imkanım olsa param olmaz. Yine yazmak zorunda kalırdım. Ama olsun bunun da güzel bir anlamı olur günün birinde.
Maddi ve manevi olarak sanırım epey bir borçlandım. Zamanında bunu ödememin mümkün mü mümkün değil mi bilmiyorum. Hani eskilerin birsözü vardır "Sakınan göze çöp batar" benim de öle oldu. Kimseye maddi anlamda yük olmamak için yedek subay olarak askere geldim. Kısa dönemi bu yüzden seçmedim. Ama herşey tersine döndü. Şimdi birçok insana maddi ve manevi olarak borçlandım. Öderim demeyeceğim çünkü bunun da tersi çıkar. En iyisi ben ödeyemem diyeyim yine tersi çıksın.
Sizin gibi bende bunların bilincindeyim. Bunları yazmaya dahi gerek yok diyeceksiniz. Haklısınız. Sizin yerinizde ben de olsam aynı şeyleri söylerdim. Ama benim yerimde de siz olsaydınız bunları yazardınız.
Neyse, eğer bir hatam olmuşsa ki (bizim için yaşam hata) beni bağışlayın. Pek uzun olmasada değişik ortam ve konumlardan geçtim. Dış dünya ile pek ilgim kalmadı. Şimdi ben kitapların dünyasında yaşıyorum. Yarın dış dünyaya çıktığımda hayal kırıklığına uğrayacağımı da biliyorum "zaten senin bilmediğin şey de yok" galiba bu yüzden sürünüyorsun. Tabi ki sürünmek kelimesi üzerinde tartışma açılırsa sürünenin ben olmadığı kesinlik kazanır. O yüzden bunu bir kenara bırakalım. Tartışmak bir nevi kafa karıştırmak gibi birşey. Delinin biri tımarhaneden kaçıyor. Soluğu bir kahvede alıyor. Garsondan bir çay istiyor. Garson çayı getirip masaya bırakıyor. Deli şeker atıp karıştırır. Yeniden garsonu çağırır şeker ister. Garson yeniden getirir. Deli tekrar şeker ister. Garson kızarak "Be kardeşim ne yapıyorsun bu şekeri?" der. Deli gayet sakin yanıtlar "Abi karıştırıyorum, bakıyorum ki kaybolmuş." Sanırım bu konuda tartışma sonuç getirmeyecek. En iyisi başka bir konu bulmak.
Şimdi bir hayal gemisine binip açılalım. Bir akşam üstü güneş batmaya ay da doğmaya hazırlansın. Biz bir ağacın altında her türlü gürültüden uzak soğuk bir pınarın başında oturalım. Şarap şişesini soğuması için suya bırakalım.Gözlerimizi çevirip ufka bakalım. Güneşin batışını yaşamdan bir gün bitmesine benzeterek zamanı kayıp etmeden şarabı içmemiz gerekmez mi? Öyle ise ne bekliyorsunuz "Bugün iki yarına bedeldir" diyen adam ne güzel söylemiş. Yarınlar nasıl olsa bizim. Öyle ise bugünü neden yaşamayalım. Tabi ki davulun sesi uzaktan hoş gelir. Ama ben baştan söyledim. Hayal gemisiyle yola çıkıyorum diye. Bunda sorun yok. En iyisi ben daha fazla saçmalamadan sözü ozana bırakayım. Bakalım ne söyleyecek bize.
"Ölüm içime girdi selvi can Uğruna ölünür dedikleri bu işte Kollarım bacaklarım tutmuyor artık Gözlerim devraldı nöbeti Gözlerim görüyor konuşuyor dinliyor Gözlerim ısıtıyor direnen kardeşlerimi Gözlerimle tükürüyorum yüzüne kırımcının Gözlerimle yorumluyorum tarihi Ve gözlerim söylüyor kurtuluş türkülerini"
Evet dostlarım nereden nereye. Kimi zaman yaşam bir hayal kimi zaman bir şiir kimi zaman bir küfür olur. Ama sonunda yokluk ile varlık arasında gider gelir. Bir yolculuktur bu garip yaşam. Beni şimdilik Van ' da misafir etti. Şimdi dağların eteğinde dağsız, yıldızlı gecelerde yıldızsız yaşıyorum. Ama yine de umut doludur yüreğim. Bakar Van Gölü ' ne gülümserim. Ne dikenli tel, ne de dört duvar engel olur bana. Tutsak yüreğimde sevda ağarır karanlık gecelerde. Ve ben sevgilimin koynunda mapus yatarım. Daha nice geceler umutsuzluktan eser bırakmadan. Hepinizi yürekten selamlıyor küçük yeğenlerimin gözlerinden öpüyorum. Abdullah amcaya, Halise yengeye, Turan,Türkan ve Hatice ' ye ayrı ayrı selam.
Van Askeri Cezaevi
|
Okunma Sayısı : 6645
|
|
|